İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Dalyan, denizlerde biyoçeşitlilik kaybının en büyük problem olduğuna dikkati çekerek, "Lokum balığı ya da gümüş balığı diye adlandırılan bir tür var. Gümüş aslında bizim yerli türümüze verilen isimdi ama 1950'lerden beri bu türün hakimiyetiyle kendi yerli ıskarmoz, gümüş ya da lokum balığı dediğimiz türü kaybettik, yerinde Kızıldeniz göçmeni olan lokum balığı bulunuyor." dedi. 
Doç. Dr. Dalyan, küresel ısınmanın etkisiyle denizlerde biyoçeşitlilik yönünden yaşanan sorunlara ilişkin 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, denizlerin hoyrat şekilde kullanıldığını, bu konuda biraz daha dikkatli olunması ve çaba gösterilmesi gerektiğini bildirdi.
Denizlerin, güney kıyılardan başlayarak çok fazla ve çok çeşitli sorunları olduğunu ifade eden Dalyan, "Genel olarak biyoçeşitlilik kaybı en büyük problemimiz. Biyoçeşitlilik kaybı derken özellikle güney kıyılarımızdan, yoğunlukla Süveyş Kanalı'ndan gelen birçok canlı bulunuyor. Bunlar tür sayısında bir artışa neden oluyor ancak Akdeniz'in biyoçeşitliliği üzerinde çok daha büyük kayıplara neden oluyor." değerlendimesinde bulundu.


Dünyanın birçok yerinde deniz suyu sıcaklığının arttığını, Akdeniz'de de bu artışın söz konusu olduğunu belirten Dalyan, sözlerine şöyle devam etti:
"Daha güneyden gelen canlılar olduklarından avantaj sağlayarak burada daha başarılı popülasyonlar oluşturabiliyorlar. Yerli türler üzerinde ciddi baskıları var bu türlerin. Bu türler özellikle güney kıyılarımızı ve Ege Denizi'nin güneyini tehdit eden türler. Burada oluşmuş hem kültürel yapıyı hem balıkçılık sektörünü, turizmi, soframıza gelen gıdayı değiştirecek nitelikte etkiler yaratıyorlar. Örneğin lokum balığı denen ya da bölgede gümüş balığı diye adlandırılan bir tür var. Gümüş aslında bizim yerli türümüze verilen isimdi ama 1950'lerden beri bu türün hakimiyetiyle kendi yerli ıskarmoz, gümüş ya da lokum balığı dediğimiz türü kaybettik, yerinde Kızıldeniz göçmeni olan lokum balığı bulunuyor. Bu, besin zincirinde de önemli etkilere neden oluyor. Ekosistemde besin zinciri ya da besin ağı değiştiği zaman daha büyük sorunlara yol açıyor. Gelen balıklardan iki tür var ki çarpan, çırpan ya da sokar balıkları dediğimiz balıklar tamamıyla denizdeki yosun ve bitkilerle besleniyor, güney kıyılarımızda neredeyse yosun bırakmadılar. Dolayısıyla besin zincirindeki herhangi bir halkada oluşacak bu büyüklükteki bir etki bütün denizin değişmesine sebep oluyor. Özellikle son 50 yıldır güney kıyılarımızda her şeyin değiştiğinden bahsedebiliriz."
Denize bırakılan atıklar, sıcaklıkla birleşince kirliliğin daha büyük problemlere yol açmaya başladığını anlatan Dalyan, "Güney kıyılarımızda bir çok yeri kaybetme tehlikesi altında olduğumuzu söyleyebilirim. Dünyada 20 sene önce yapılmış modellerde beklenen sıcaklığın geleceği durumla ilgili değerlere şu an varmış durumdayız. Bu bir çığ gibi büyüyor. Bundan 30-40 sene sonrasını planladığımız değerlere büyük ihtimalle 10 sene içinde ulaşacağız ve ciddi önlemler almazsak, bu konuyla ilgilenmezsek denizlerimiz çok ciddi tehdit altında." diye konuştu.


"Bir türün kıyameti gerçekleşti Akdeniz'de"
Doç. Dr. Dalyan, Akdeniz'in en büyük çift kabuklusu olarak bilinen, deniz suyundaki atıkları süzerek filtreleyen pinaların 2018 yılında oluşmaya başlayan bir etkiyle, kısa süre içinde Akdeniz'de yok olduğunu, geriye kalan pinaların ise sadece Marmara Denizi'nde yaşadığını belirtti.
Akdeniz'in birkaç yerinde çok küçük popülasyonlara rastlandığını anlatan Dalyan, "Bir türün kıyameti gerçekleşti Akdeniz'de. Kıyamet, insan türünün ortadan yok olmasıysa, Akdeniz'de de pina türü yok oldu. Sindirim sistemlerinde yaşayan tek hücreli canlı neden oldu bu ölüme. Sıcaklıkla tetiklendiği söyleniyor. Her zaman sindirim sisteminde yaşayan bu tek hücrelinin, sıcaklıkla birlikte daha fazla aktif olduğu, pinaların Akdeniz'de tamamının yok olduğu söyleniyor." ifadesini kullandı.
Dalyan, "Denizlerdeki ısınma büyük problem. Bu konuda hem ulusal stratejiler geliştirmeli hem uluslararası stratejilere katılım sağlamalıyız." dedi.
İstilacı yabancı türleri takip etmek için İskenderun-Mersin arasında çalıştıklarını, hem besin zincirindeki yerlerini hem balıkçılığa etkilerini hem de ekosistem bütçesinde yarattıkları kaybı hesaplamaya çalıştıklarını belirten Dalyan, "Son 100 senedeki değişimden önceki Akdeniz'i çalışmak için Kuzey Ege'ye ağırlık vermiş durumdayız. Kuzey Ege yapısı gereği belki de Doğu Akdeniz'in en doğal hali diyebiliriz. Bir de Kuzey Ege'de koruma çalışmaları, biyoçeşitliliği, balığı ve balıkçılığı takip etmeye çalışıyoruz." diye konuştu.

Kaynak: ANADOLU AJANSI