Bugün 22 Mart Dünya Su Günü. İnsanlık için bu özel günde bir kez daha suya dikkat çekmeliyiz.
Ellerimizin arasından kayıp giden su için hep birlikte mücadele edip meseleye ciddiyetle bakarak suyumuzu korumalıyız. Çünkü önümüzdeki yıllar için tablo oldukça karanlık duruyor.
Biga’mızda en öncelikli sorun su olarak karşımıza çıkıyor. Siyasiler ve yöneticiler yeni su kaynaklarının bulunması gerektiğini, su tasarrufunun sağlanmasının şart olduğunu söylüyor. Hepimiz yaşayarak görüyoruz ki mevsimler adeta birbirine karıştı. Soğuk, kar ve yağmur yağışının olması gereken mevsimler 22 dereceleri görüyor. Bahar derken neredeyse yaz aylarını aratmayacak sıcaklığa ulaşıyor. Biga’nın özellikle tarımsal sulama için kullanılan barajları alarm veriyor. Kitap çalışması için ziyaret ettiğim 108 köyümüzün hepsinde temel sorun su olarak karşımıza çıkıyor.
Çin’de yapılan bir araştırmada küresel ısınma etkilerinin devam etmesi halinde 2100 yılında Kuzey Yarımküre’de kış mevsiminin iki aya inerken, yaz mevsiminin altı aya çıkabileceği belirtiliyor. 2021 yılında Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'ne katılan 200'ü aşkın bilim insanı insan etkisiyle iklim değişikliğinin yaşandığını vurguladı. Atmosferin, okyanusun ve toprağın insan etkisiyle ısındığının kesinleştiğine yer veren IPCC raporunda sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu yaklaşık 15 yıl içinde önemli bir sıcaklık sınırının aşılabileceği uyarısı yapıldı. Raporda ayrıca, bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin 2 metreye kadar yükselebileceğine dikkat çekildi. Aradan geçen 3 yılda ise gerek ülkemizde gerekse dünyadaki yaşananlar raporu doğrular niteklikte olunca geleceğe yönelik korkumuz kat be kat arttı.
Geçtiğimiz haftalarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na bağlı Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün (MGM) normalin yüzdesi metoduna göre oluşturduğu, 2024 Şubat ayı meteorolojik kuraklık durumu haritası da Türkiye'deki kuraklık boyutunu gözler önüne seriyor. Haritanın büyük bölümü şiddetli kurak alanlardan oluşuyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, kuraklığı "Yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan doğal olay." olarak tanımlıyor.
Kuraklık büyük bir afete dönüştü ve kuraklık tehlikesini tüm uyarılara rağmen ne yazık ki tam olarak anlayamıyoruz. Bilimsel araştırmalar ışığında baktığımızda çok değil 25-30 yıl içinde çok ciddi su krizleri yaşanacak. Bugün dünyada 1,5 milyar insan susuzluk çekerken 25 yıl sonra 4 milyar yani dünya nüfusunun yarısının susuzluk yaşayacağı hesaplanıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık 5’te 1’i yani 1,5 milyar kişi yeterli içme suyuna, 2,3 milyarı da sağlıklı suya erişemiyor. Bu durumun sonucunda her yıl 1,5 milyon, her gün ise 5 bin çocuğun önlenebilir ishalden ölümüne neden oluyor.
İnsanlığın yegane yaşam kaynağı olan su, herkesin erişmesi gereken ama doğada kıt olan bir kaynak. Şöyle küçük bir örneklendirme yaparsak yerküre üzerindeki suyun tamamını 5 litrelik bir şişeye koysak biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı yalnızca 1 yemek kaşığı kadardır. Dünyadaki toplam su miktarı ise yaklaşık 1,5 milyar km3’tür. Ancak bu miktarın tamamına ulaşılabilmesi ve kullanılabilmesi teknik ve ekolojik yönden mümkün değildir. Çünkü suların yüzde 97’si’i deniz ve okyanuslarda tuzlu su olarak bulunmakta olup sadece yüzde 3’lük kısmı tatlı sudur. Yıllık içme suyunun kişi başına 1700 m3’ün altına düştüğü duruma su stresi adı veriliyor. Su stres raporuna göre 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusu 9,5 milyara ulaşacak ve nüfusun yaklaşık 4 milyarlık bir kısmı su sıkıntısı çekecek. Yurdumuza dönersek TUİK verilerine göre ise Türkiye içme ve kullanma amacıyla günlük kişi başına düşen su miktarı 216 litredir. Su stresi yaşamaya başladığımız Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2020 yılında 1.346 m3 iken 2030 yılında 100 milyonluk nüfusla 1.100 m3’e düşeceği tahmin ediliyor. Yani her ne kadar etrafımızda dere, nehir, baraj, pınar ve çeşme görsek de Türkiye su fakiri bir ülkedir.
Su problemleri ile ilgili çalışmalar yapılan ülkemizde 2023 yani geçtiğimiz yıl içinde Ulusal Su Kurulu kuruldu. Türkiye'nin su yönetimi alanındaki güçlü duruşunun pekiştirilerek su kaynaklarının korunmasına yönelik çok önemli bir adım olarak nitelenen kurul çalışmalarına başladı. Türkiye Ulusal Su Kurulu programında konuşma yapan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı çok çarpıcı bilgiler verdi. Bakan Bey’in söylediklerine yüzde yüz katılarak su meselesinin gerçekten korkunç olduğunu anlatmalıyız. Bakan Yumaklı 'hiç de iç açıcı olmayan bir tablo' diyerek uyardı! Maalesef, ülkemiz de dahil dünyanın birçok yerinde suyun sınırsız bir kaynak olduğu yanılgısıyla hareket edilmektedir. Ancak gerçek şu ki su sınırlıdır ve her geçen gün azalmaktadır. Hızlı tüketim ve kirliliğin yanı sıra sanayileşme, kentleşme, iklim değişikliği ve kuraklık gibi faktörlerle, kullanılabilir temiz su miktarımız günbegün azalmaktadır. Diğer yandan, içinde bulunduğumuz süreçte; küresel ölçekte son derece yıkıcı bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz 5 yıl, son 170 yılın en sıcak dönemi olarak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından açıklandı. Artık Sibirya'da bile 38 dereceyi bulan sıcaklıkları görüyoruz. Geçmişte yine 10 yılda bir gerçekleşen kuraklıkların, artık 5-6 yılda bir yaşandığını gözlemliyoruz. Son 50 yılda; sel, fırtına, kuraklık gibi doğal afetlerin sayısı 5 kat arttı. Önümüzdeki 26 yıl sıcaklıklarda artış; yağışlarda ve toplam kar örtüsünde azalış bekleniyor. Yağışlar artık uzun yıllar ortalamasının altında gerçekleşiyor. Hatay'da yüzde 55, Edirne ve Tekirdağ çevrelerinde yer yer yüzde 40'a varan azalma gözlemlendi. Gelecek öngörülerine bakacak olursak, hiç de iç açıcı olmayan bir tablo önümüze çıkıyor. 2030 yılına geldiğimizde, yani sadece 6 yıl sonra, nüfusumuzun yüzde 10 artmasını, su kaynaklarının ise yüzde 20 azalmasını bekliyoruz. Su kullanımlarımız bu şekilde giderse, hiçbir fark oluşturamazsak ve iklim değişikliği etkileri de artarak devam ederse 6 yıl sonra toplam nüfusumuzun yüzde 49'u, sulanan tarım alanlarının ise yüzde 78'i su yetersizliği riski ile karşı karşıya kalacak.
Bugünümüz, yarınımız ve geleceğimiz için öncelikle su kaynaklarımızı doğru kullanmalıyız. Suyun kıymetini bilerek çok dikkatli hareket etmeliyiz. Su tasarrufu yaparak, ‘parasını veriyorum istediğim kadar kullanırım kafasından’ acilen çıkmalıyız. Yoksa 50-100 yıldan bahsetmiyorum iklim şartları bu yılki gibi devam ederse 20-25 yıl içinde kötü bir tablo ile karşı karşıya kalacağız.
Samet Tunçer
İDDEF Çanakkale İl Temsilcisi
[email protected]