Dünkü TBMM açılışında dikkat çeken gelişmeler yaşandı.

Dünkü TBMM’nin 2024-25 yasama yılı açılışı esnasında gerçekten enteresan şeylere tanıklık ettik.

En enteresan olayın kahramanı hiç kuşkusuz Devlet Bahçeli’ydi.

Sürekli olarak yerden yere vurduğu, en ağır şekilde eleştirdiği muhalefet parti liderlerini, sanki hiçbir şey olmamış gibi gidip selamlaması ve tokalaşmasıydı.

Bu tokalaşmalardan en büyük eleştiriyi, uzun süredir liderliği sorgulanan CHP Genel Başkanı Özgür Özel aldı. 

Gerçi Fatih Altaylı oldukça optimist bir anlayışla Özgür Özel’in politikalarını AKP’yi yıpratma şeklinde yorumlasa da işin aslının öyle olmadığını, Özgür Özel’in düşük profilli bir siyasi lider portresi çizdiğini söylemeyen kalmadı.

Dünkü açılışta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük rakamlarla ülke ekonomisinin durumu ballandıra ballandıra anlatsa da, enflasyonun düşüşe geçtiğini söylese de her zamanki gibi vatandaşın payına hiçbir şey düşmedi.

Anlaşılan o ki çarşı pazarda fiyatlar alıp başını gitse de AKP’nin adeta yan şubesi gibi davranan  TÜİK sayesinde enflasyon hızla düşüşe geçse de işin faturası yine halka kesileceğe benziyor. 

Ocak ayında ücretli ve emeklilere yapılacak zamlar, şayet TÜİK hesaplamalı enflasyona göre olacaksa, halk olarak hepimiz çok daha da yoksullaşacağız. 

Tabi ki cumhurbaşkanı çıkıp da ücretlere ekstra zam yapmazsa. 

Esas habere gelince;

Cumhurbaşkanın açılamalarının en dehşet verici yanı, İsrail’e yönelik beyanatlarıydı.

Uzun zamandır masum Filistin halkına ölüm kusan katil İsrail’in Lübnan’a da saldırmasını eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan,  İsrail’in er veya  geç Türkiye topaklarına da saldıracağını söyledi. 

İsrail’in Ortadoğu devletlerine karşı düşmanca tutumunu sürdürmesinin acilen önlemesi gerektiğini ifaden Cumhurbaşkanının Arap Müslüman dünyanın vurdum duymazlığını  yüzlerine vurması da önemliydi.

Cumhurbaşkanın konuşmasının bam teli; Türkiye’nin İsrail’e karşı Lübnan halkının ve devletinin yanında yer alacağını, İsrail’in Gazze’de olduğu gibi Lübnan’da at koşturamayacağını dünyaya ilan etmesiydi.

İran’ın dün İsrail’e saldıracağından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberdar olduğunu değerlendiriyorum. 

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bütün Ortadoğu ülkelerini hedef alan “ İsrail'in kolu Ortadoğu'da her yere uzanabilir” açıklaması karşında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıkla yerinde  ve zamanında stratejik öneme sahiptir. 

Türkiye’nin Lübnan’ın yanında yer alması, ulusal çıkarlarımız açısında doğru bir siyasal hamledir. Olasılıkla da Türkiye çoktan Lübnan’a gerekli desteği ve yardımı da ulaştırmıştır.

Okuyucularımın bir konuda daha dikkatini çekmek istiyorum. 

İsrail devleti sosyal medya üzerinden Türkçe paylaşımlar yaparak Türk Milletine veya kripto tiplere mesajlar yaymaya başlamıştır.

İsrail olasılıkla PKK ve destekçilerini kullanarak; gerek yurt içinden ve gerekse Irak ve Suriye’den  Türkiye’ye yönelik saldırılar düzenleyebilir.

 Türk Devleti ve devlet adamları Ortadoğu’daki durumu Türkiye lehine kullanmaya da hazır olmalıdır. 

Özellikle Suriye’den Türkiye’ye yönelik PKK/PYD saldırıları artarsa Türkiye derhal Suriye kuzeyini bir bütün olarak kontrolü altına almalıdır. Bu durum Irak içinde geçerli olmalıdır.

Kritik günlerde herkes aklını başına almalıdır.

Lübnan, Suriye, Irak ve Ortadoğu sarmalında, böylesi kritik bir ortamda iç huzurumuzu bozacak şekilde sırf AKP karşıtlığı ile hareket etmek, asla mantıklı bir siyasi anlayış olamaz. 

AKP ile mücadele sandığa saklanmalıdır.

Çünkü İsrail her an bizim Akkuyu nükleer santralimize, kritik stratejik tesislerimiz, devlet adamlarımıza sabotaj ve saldırı düzenleyebilir veya taşeronlarını kullanabilir.

Pimi çekilmiş el bombasına dönen Ortadoğu’da her an büyük bir bölgesel savaş başlaya bilir. 

Hiç kimse şunu unutmamalıdır. Coğrafyamızda İsrail’e dur diyecek yegan ülke Türkiye’dir. 

Anlaşılan o ki Türkiye ayağa kalkmadan İslam dünyası ayağa kalkmayacaktır.

Son bir not; 

30 Ağustos 2024 günü Harp Okulundan mezuniyet sevinçlerini kutlayan teğmenlerimizin başına siyaseten herhangi bir cezai müeyyide gelmemelidir.

Eğer 2024 mezunu bu teğmenlerden siyasi parti tellallığı yapanlar varsa, cemaat ve tarikatlara , yıkıcı ve bölücü örgütlere biat ve itaat edenler varsa, hiç kuşkusuz  derhal Türk ordusundan ilişiği kesilmeli, kapı önün konulmalıdır. Böylesi bir duruma kimse itiraz da edemez.

Ayrıca AKP iktidarına şunu da hatırlatmak isterim.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında sağcılık solculuk veya dincilik nedeniyle Türk ordusundan atılan teğmenlere ve diğer subaylara emekli albay maaşı bağlayan da AKP iktidarı değil miydi?

O halde yarın tarih yeniden tekerrür etmemelidir.

Benden hatırlatması.

Çünkü tarih hiçbir şeyi unutturmuyor.